loading . . . TOKİ: Sosyal konuttan denetimsiz rant alanına Türkiye’de konut sorununun çözümüne geçmişten günümüze doğru baktığımızda 1945-1970 arasında sosyal devlet anlayışı ile kamu, konut üretimini arttırmış, kiralık ve sosyal konut projelerini uygulamıştır. 1970-1990 yılları arasında ise neoliberal dönüşüm ile birlikte kamu müdahalesi azalmış, piyasa ön plana çıkmıştır. 1990 sonrasında da küreselleşmenin etkisi ile konut, tamamen yatırıma dönüşmüştür. Türkiye’de AKP iktidarı ile başlayan imar rantı anlayışı, konut üretiminde ana figür olmuş ve hükümetin aldığı kararlar çerçevesinde konut erişimi, yoksul ve dar gelirliler adına mümkün olmayan noktalara gelmiştir.
Yerel yönetimlerin plan yapma yetkisine TOKİ, bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile getirilen yeni uygulamalar ile ranta büyük alanlar açılmıştır. Sosyal konut üretimi amacı ile dar gelirli vatandaşların konut edinmesi için kurulan TOKİ (Toplu Konut İdaresi), iktidarın elinde, bir avuç rant çetesine imkan sağlayan bir silaha dönüşmüştür. Toplu konut üretimi için yola çıkılmış, 2003-2010 yılları arasında kamu arazileri üzerinde 419 bin konut üretimi tamamlanmıştır. TOKİ tarafından bu konutların yüzde 90’ının sosyal konut olduğu ifade edilmiş ise de bu konutların 382 bini satılmıştır. Yatırım maliyeti 32 milyar TL olan 1500 konutun yüzde 30’a yakınının İstanbul’da, yüzde 11’inin de Ankara’da olması bölgesel dağılımdaki çarpıklığı ortaya koymaktadır.
Ayrıca TOKİ’de en büyük 25 proje, yüksek gelir guruplarına konut ve AVM üreten firmalara İstanbul rantını paylaştırmıştır. TOKİ’ye bağlı “kaynak geliştirme ve emlak GYO” projeleri kapsamında bulunan bu konutların payı yüzde 20 olsa da toplam maliyetlerdeki oranı yüzde 50’nin üzerindedir. TOKİ’nin sosyal konut üreten bir kurum mu, yoksa kamu kaynaklarının birilerine aktarılmasında aracı bir kurum mu olduğu tartışmalıdır.
“Kaynak hasılat paylaşım” projelerinde kaynakların yerinde kullanılıp kullanılmadığı da sorgulanmalıdır. Zira TOKİ her türlü denetimin dışındadır. TOKİ, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamı dışında tutulmuştur. TOKİ, Milli Emlak Genel Müdürlüğünden devraldığı, rantı oldukça yüksek kamu arsalarını ‘hazine arsaları karşılığı’ inşaat yöntemiyle konut üretiminde kullanmış, bir kısmını satmıştır. Neredeyse bir ‘kamu müteahhidi’ fonksiyonunu üstlenmiştir. Birçok kamu yatırımı ile ilgili arsa temini, her nedense TOKİ tarafından yapılmıştır. Bütün bu yatırımlar kamu yatırımıdır ama TOKİ tarafından yapıldığında denetim dışına çıkarılmaktadır. TOKİ’ye tanınan plan yapma yetkisi, kamu arazilerini kullanma ve tasarrufu yetkisi, istediği firma sözleşme yapma yetkisi bu kurumun elindeki güç nasıl kullanılır, siz düşünün.
Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de afetler sonrası da ranta dönük uygulamalarla geçmiştir. Afet riski altındaki alanların tespitine ve bu alanlardaki yapılaşmalara baktığımızda başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin arazi ve imar rantı yüksek bölgelerinde bu amaçla uygulamalar yapıldığını, risk haritalarında olmayan birçok alanda ranta dönük uygulamaları görürüz. Son yılların en büyük felaketi olan 6 Şubat depremlerinden sonra, konut üretimi bahanesi ile bölgede kamu alanlarına, tarım alanlarına, zeytinliklere ve vatandaşın mülkiyetlerine çökecek koşullar sağlanmıştır. OHAL kapsamında 8 Şubat’ta çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararı ile afetten etkilenen geçici ve kesin iskan alanlarının Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca belirlenmesine; bu alanlarda Bakanlığın onaylayacağı vaziyet planına göre uygulama yapılabileceğine; askı, ilan, itiraz gibi hükümlerin uygulanmamasına karar kılınmıştır. Bu yetkiler çerçevesinde sadece vaziyet planı ile belirlenen toplu konut projeleri ihaleleri de iktidar yanlısı şirketlere verilmiş, şişirilen maliyetlerle kamu imkanları yine ranta kurban edilmiştir. Afetler üzerinden sağlanan bu kriz emperyalizmi ile toplu konut üretme adına soygun düzeninin devamı sağlanmıştır. Tüm bu uygulamalar içinde torba yasalar ile orman arazileri, meralar, kıyı alanları, kamuya ait alanlar, sit alanları imara açılmış; beton ekonomisinin çarklarına su taşınmıştır. Oysa konut sorununa bakışta erişilebilirlik, altyapılar, sosyal kültürel boyutlar, önemlidir.
Türkiye’de kırsal alandan büyük kentlere göçlerin önlenmesi, planlı yaşanılabilir kentlerin kurulması için mutlaka göçler, sosyoekonomik gelişmeler, üretim esasları ve planlaması, kentlerin oluşumu, konut üretimi ve kapsam içine alınabilecek disiplinler ile ilgili kamusal bir çalışmanın yapılması gereklidir. Özel mülkiyet kavramından çok kamucu anlayışlara ve çözümlere yön verilmesi gerekir. Aksi takdirde bu sorunun yaratacağı çözümsüzlük yarının önlenemeyecek çatışmalarına gebe olacaktır. Anayasa’da da belirtildiği gibi, “Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konu ve barınma hakkına sahiptir.” https://www.evrensel.net/yazi/97687/toki-sosyal-konuttan-denetimsiz-rant-alanina