loading . . . Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız: Erdal Eren’in mirası bugünün gençliğine yol gösteriyor Genç Komünist Erdal Eren’in idamının üzerinden 45 yıl geçti ancak 12 Eylül’ün karanlığı bugün hâlâ gençliğin üzerinde dolaşıyor. Türkiye’nin dört bir yanında meslek liselilerden üniversitelilere kadar geniş kesimler, Erdal Eren’in mirasında somutlaşan adalet ve özgürlük talebini yeniden hatırlatıyor. Sorularımızı yanıtlayan Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız, hem Eren’in mücadelesinin bugüne bıraktığı dersleri hem de gençliğin karşı karşıya bırakıldığı sömürü düzenini anlattı. Taçyıldız, MESEM’den barınma krizine, burs yetersizliğinden demokratik hakların kısıtlanmasına kadar gençliği kuşatan politikaları anlatırken çözümün örgütlü mücadelede olduğunu vurguladı.
Erdal Eren 17 yaşında idam edileli 45 yıl oldu. 12 Eylül faşizminin bu “cinayetine” geniş toplum kesimleri yalnızca Türkiye’de değil, Yunanistan’dan Meksika’ya kadar ses çıkarmıştı. Aslında bu idam kararı ne için verildi?
Erdal’ın idamına giden sürece bakmak gerekiyor. Erdal Eren, 1961’de Şebinkarahisar’da doğdu. Türkiye’nin en çalkantılı, en hareketli dönemlerinden biriydi. Çocukluğu, önce 68 kuşağının yükselen mücadelesine, ardından 1970’lerin sonlarına doğru işçi sınıfının sermayeye karşı örgütlülüğünün yüksek olduğu, demokrasi mücadelesinin geniş kitlelerce yürütüldüğü dönemlere tanıklık ederek geçti. 1961–1970 yılları, sanayi patronlarının güçlendiği, işçi sınıfının hareketlendiği dönemdi. Erdal ilkokuldayken Denizler 6. Filoyu denize döküyor, işçiler hakları için asfaltları eritiyordu. O yaşlarda duyduğu “devrim ve sosyalizm” sloganı onda yeni bir dünyanın umudunu uyandırıyordu.
Giresun’da arkadaşlarıyla gittiği Halkevleri, mücadele adına attığı ilk adımların zeminiydi. Bu dernekler sadece bir kültür-sanat merkezi değil, gençlerin hayatı sorguladığı ve politikleştiği alanlardı. Sonrasında ailesiyle Ankara’ya göç etti ve Yapı Meslek Lisesine başladı. Koşullar giderek zorlaşıyordu. Parasız, bilimsel ve demokratik eğitim hakkı tehdit altındaydı. Erdal, lisede Ankara Ortaöğrenimliler Derneği ile mücadeleye katıldı. Ancak bununla sınırlı kalmadı; sosyalist bir gençlik örgütünün parçası olarak mücadelesini büyüttü.
Erdal Eren’in idamıyla hedeflenen şey, tam da bu büyüyen itirazı; kapitalizmin ihtiyaçları uğruna halkın yaşamından çalanlara karşı verilen bu amansız mücadeleyi boğmaktı. Erdal’ın baş edilemez yaşama isteği karşısında Askeri Yargıtay dahi kararı iki kez bozmuştu, ancak 12 Eylül faşist cunta rejimi Erdal’ın idamını hızlandırdı. Erdalların yaşaması demek, ülkeyi sermayenin kârı için diledikleri gibi dizayn edememek; 24 Ocak kararlarının uygulanamaması demekti.
‘Kollektif iradenin sıradan bir neferiydi!’
Emek Gençliği, Erdal Eren’i “Faşizme geçit yok. Erdallar yaşayacak, sosyalizm kazanacak.” sloganıyla anıyor. Bugün Erdal Eren’i yaşatan şey de sanırım bu…
İktidarların yaşadığı en büyük yanılgıdır: Mücadele edenleri fiziksel olarak ortadan kaldırırlarsa, mücadele de yok edilir… Kısa vadede bir sessizlik yaratabilirler ancak geleceği kazanmak için sosyalizmin şart olduğunu kavramış bilinçleri; idamla, sıkıyönetimle ya da darbelerle durduramazlar. Çünkü işçi sınıfının burjuvaziyle kavgası, sınıflar ve sınıflar arası çelişki var olmaya devam ettikçe mücadele de var olacaktır. Erdal Eren, Sinan Suner’in polis tarafından katledilmesine karşın yapılan eylemde yakalanmıştı. Ercan Koca ise Erdal’ın idamını protesto için yazılama yaparken polis tarafından işkenceye uğrayarak can vermişti. Birbirlerinin ardından mücadeleyi sürdürmeye devam etmişlerdi. Katliamlar ve operasyonlar bu gençleri yollarından döndürmeye yetmedi.
Şu soruyu sormamız gerekiyor: Erdal’ın yılmaz iradesinin kaynağı neydi? Ve bu güç bugün neden aynı şekilde var olamıyor? Erdal’ı özel kılan, aslında onu Türkiye gençliğiyle birleştiren ortak yönleriydi. Sosyalist mücadelenin zorunlu olduğunu görenlerdendi. Ancak bu sadece bir fikir değil, bir eylemdi; örgütlü olmayı, partili olarak mücadeleye katılmayı gerektiriyordu. Erdal bunu kavramıştı. Kolektif irade, bireyin “Tek başıma ne yapabilirim ki?” çaresizliğinden sıyrılıp birleşerek gerçek güce dönüşmesiydi. Erdal’ı öne çıkaran şey, kendisini bu büyük gücün alçakgönüllü bir parçası olarak görmesiydi. O, tam da bu kolektif iradenin “sıradan” bir neferiydi. Hapse ilk girdiğinde o yüzden, “Parti kuruldu mu?” diye soruyordu. Erdallar, bizim bugün tökezlediğimiz o yolları düzleyenler olarak tarihe geçti. O nedenle bizim Erdal’ı anmamız da yalnızca yitip giden bir genci anmak değil; 17 yaşında bir gencin kavrayarak parçası olduğu kolektif iradenin değiştirici gücünü görmektir. “Umudum yok, tek başıma neyi değiştirebilirim?” diyen her arkadaşımız dönüp Erdal’a bakmalıdır.
Erdal Eren bir meslek lisesi öğrencisiydi. Bugün de meslek lisesi öğrencileri henüz öğrenci iken “sömürünün” kucağına itiliyor. Özellikle bu yüzden bu gençler ile Erdal arasında özel bir bağ da kurulabilir…
Türkiye ekonomisi, esnek ve güvencesiz emeğe ihtiyaç duyuyor. Sermaye için çocuk emeği inanılmaz elverişli. Bu da kâr hırsının en vahşi yüzlerinden birini gösteriyor. Çocuk işçiliği genel ücret seviyesini aşağı çekiyor. Yani bir çocuğun emeğinin sömürülmesi, aslında tüm işçi sınıfının daha fazla sömürülmesi anlamına gelir. MESEM gibi projeler devlet eliyle örgütlenen bir sömürü planıdır.
Bugün Türkiye'de fiilen çalışan 2 milyon çocuk var; resmi verilere göre 505 bin MESEM kapsamında çalışıyor. Patronlar bir işçi ücretine 3–4 çırak çalıştırıyor çünkü devlet garanti veriyor. Bu yıl toplam 85 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Bu çocukların en az 17’si MESEM kapsamında çalışıyordu. Manzara bu. Yaşam hakkının zorunlu olarak mücadeleyle bağlantılı olduğu açık. Meslek liselilerin Erdal Eren’in mirasından öğreneceği tam da bu. MESEM programının iptali, insanca bir yaşam için burs hakkı, nitelikli ve bilimsel eğitim talebi, sadece birer eğitim sorunu değildir. Bu talepler etrafında mücadele, Erdal'ın mücadelesinde olduğu gibi ülke gençliği açısından bir gelecek mücadelesi, burjuvazinin sömürü çarklarına karşı işçi sınıfının mücadelesidir. Meslek liseliler kendi hakları için ne kadar gür ses çıkarırsa toplumsal muhalefetin geri kalanı da o kadar bu talepler etrafında araya gelir. Üniversitelisiyle, liselisiyle tüm gençlik kesimleri bu talepleri sahiplenmeli, çocuk işçiliğin son bulması için mücadele etmelidir. Türkiye kapitalizminin kendi geleceği için geleceğimizden çalma planlarına da ancak böyle engel olunabilir.
‘Bize dayatılanlara razı değiliz’
Peki meslek liseli olmayan gençlere iktidar ne diyor?
AKP iktidarı aslında 12 Eylül darbesinin mirasını sürdürüyor. İktidar, emperyalist savaş planlarına dâhil olmak için NATO zirvelerinde, Trump ile yapılan pazarlıklarda ülkeyi bir “ileri karakol” gibi sunmaktan çekinmiyor. Savaş bütçesi artarken kemer sıkma programı dayatılıyor. Bu politikaların gençliğe yansıması ise “ucuz iş gücü” olmak. Eğitimine devam edenler ise ne barınabiliyor ne de beslenebiliyor; bilimsel bir eğitim ise zaten hayal olmuş durumda. İktidar bize “razı olun, sesinizi çıkarmayın” diyor. En temel haklarımızı istemek bile gözaltı sebebi sayılıyor. Sermaye kârını garantilemek için faşist bir rejim inşa ediliyor. Saray değişmezliği örgütlüyor. Razı olup bu sistem içerisindeki en iyi halimiz olmayı öğütlüyor. Ancak biz razı değiliz.
Mücadeleyi büyütme çağrısı
Gençler ne yapmalı?
Geleceğimiz için mücadele, muhakkak bu sistemle hesaplaşan bir mücadele olmalı. Bu eksende bir mücadele ise ancak her gencin dahil olabileceği; talepleri etrafında bir araya gelip inşa edeceği bir örgütlülükle başarıya ulaşabilir. Aslında taleplerimiz aynı zamanda ne yapmamız gerektiğini de anlatıyor.
Eşit ve özgür bir yaşam için daha fazlasını, sosyalizmi kazanmaya ihtiyacımız var. Bu talepleri kazanmak için mücadeleyi birlikte büyütme çağrısını Emek Gençliği olarak liselerde, üniversitelerde, semtlerde, atölyelerde yineliyoruz. Türkiye gençliğini geleceği kazanmak için sosyalist mücadelenin saflarına Emek Gençliğine çağırıyoruz. Erdal da söylemişti savunmasında: “Bugün beni ve devrimcileri yargılayabilir, ölüm cezası verebilirsiniz. Fakat bu ilelebet sürmeyecektir. Bir gün halk mutlaka iktidar olacak ve eski düzeni yargılayacaktır. İşte o zaman doğru karar verilecektir.”
Gençliğin somut ve acil talepleri
Emek Gençliği MYK Üyesi İrem Taçyıldız, Emek Gençliğinin temel taleplerini şöyle sıraladı:
İhtiyacı olan her öğrenciye burs sağlanmalı. KYK kredileri bursa çevrilmeli ve burs miktarları artırılmalı.
Nitelikli barınma ve beslenme koşulları eğitimin her aşamasında sağlanmalı, bütçe sermayeye değil eğitime harcanmalıdır.
Yurt, yemekhane ve okul kantinlerine yapılan zamlar geri çekilmeli, eğitim masraflarına yapılan zamlar iptal edilmelidir.
Üniversitelerde ve liselerde öğrencilerin karar mekanizmalarına katılımı sağlanmalı; açılan disiplin soruşturmaları iptal edilmeli, topluluk yasakları ve kapatmalar kaldırılmalıdır.
Üniversite-sanayi işbirliği yoluyla silah üretimine yapılan yatırımlar son bulmalıdır.
MESEM programı iptal edilmeli, çocuk işçilik yasaklanmalıdır.
“Mesleki eğitim” adı altında sömürüden vazgeçilmeli; öğrencilerin ihtiyaçlarına cevap verecek uygulama ve bilim odaklı, nitelikli mesleki eğitim sağlanmalıdır. https://www.evrensel.net/haber/588126/emek-gencligi-myk-uyesi-irem-tacyildiz-erdal-eren-in-mirasi-bugunun-gencligine-yol-gosteriyor